Kimlik, Saygı ve Küçümseme
İnsan,
birbirine muhtaç, bağsızlığı arayan bir bağımlı ve yargıçların başı… Seçimler ile var olan varlıkların en tuhafı, kararları ile ispatmakta zorluk çektiği, evrene ait olmayan kâder organizmantiriğin kısmi yazarı bu insan. Velhasılı denilinerek geçilemeyecek, algıyı icat edip yöneten ama yalanına inanarak tapan kendi doku ve organizması için diğer organları hiçe sayarak oluşturduğu sanal mı gerçek mi kestiremediği bir bilmecede boğulma keyfinde olan bu evrende yalnızlığını ilan eden bu yadsıma şahıdır bizler.
Tarih dediğimiz alev veyahut cereyankerâne bu algıcık,
kimliklerin oluşunda tartışılmasına vakit ayıramayacak kadar elzem bu belge girdabı. Bilim olarak lazım lakin bir o kadar da tarafların araflarda dolaşmasına müsade edemeyecek kadar keskin bir kıyamet mecmuası bu alan adeta her aklı olan kişiye şunları sordurmaz mı: “Bir kağıt nedir, nasıl evrak olur? Her evrak kağıt mıdır, resmiyet nedir? Kaynakça nedir, referans ve türevleri nasıl kabul görür?” Evet, sorular doğurgandır analar gibi. Toplumda yerini almaz ve yitip giderse, hatta saygı görmezse felakete sürüklenirsiniz.
Sorgulanan tarih algısı ve getirilieri birer hoş-u boş meltem esintisi mi? Evet bir tatlı meltem gibi… tıpkı dünyanının dünyalık efendisi okyanuslar ve denizlerden gelen meltem gibi… Ne meltem olur su olmasa ne de insan.
Kimlik inşaasında sıkıştı bu varlık. Ne kadar her şey bilim söylentilerinde olduğu gibi kendi kendine olmasa da bir yerden gelen bu varlıkların en tuhafı ya da bir Tolkien’cesine kadimlemek gerekirse en arifi bu varlık, bilinen en büyük uyarıcıların en seçkinleri ve göndereni tarafından en sevilenleri gelse dahi bir türlü 21.yy video oyunlarındaki hatalı botlar gibi kendi yerinde saymaya devam ediyor.
Saygı dedik mesafeye. Mesafe nedir bilmedik sonra. Gözden ırak olan gönülden ırak olsa keşke. Unutulan Kırmızı Kitaplar’ın önemi ve yazarının kanundan sonraki soyadını bile unutanlar gibi raflarda toz perilerine bıraktık biz seni ey saygı. Bilmiyorsanız ekliyor yazar; senseyin soyadı “Okur”. Baştaki saygı kelimesinden sonra gelen “mesafeyi” de unutturdu bu kelimeler tıpkı unutulan her şeye yeni Türkiye türkçesinin sahiplerinin deyimi ile “sözde saygı” denmesi gibi.
Küçük ve büyük bir algı değil sıralama. Senden az ise küçük, fazlası var ise büyük…
Okunan onca bostandan çıkmacıklar ile yapacaklarınızı 2 kg den kıymet-i âlâ beyinlerinize bırakmak onur hatta şereftir.
Her zaman bir zaman bitecek. Zamana matuflar yitecek. O halde bu yazının son sözleri de “her insan değeri yitince bilinir tıpkı saygı gibi! Tıpkı kimlik gibi! Tıpkı küçümsenenler gibi!”
Vesselam.
Safar 8, 1444 [Yaşar oğlu Yücel oğlu Enes]